Kusuru kendisine söylenmeyen adam ayibini hüner sanir..
Gözlerimizi oymuslar simdi de göremiyoruz diye bizi kiniyorlar. (Malcolm X)
borçlu olup düsünmektense uyuz olup kasinmak yegdir. (Laedri)
yasamaya ayri, yürütmeye ayri zaman mi ?
ben darbe kullaniyorum. Yikiyorum. Çikiyorum.
Bosbogazi atese atmislar ”odun yas diye haykirmis”
Kele yikandin mi ? demisler. ” tarandim bile demis”
Aids mikrobu evlilik disi entel iliskilerin dogurdugu bir çagdas hastaliktir.
Ben cagdas olmak istemiyom.
Hafif acilar konusabilir ama derin acilar dilsizdir. (seneca)
kimse, görmek istemeyenler kadar kör degildir. (jonathan swift)
kimse, isitimek istemeyenler kadar sagir degidir. (Seneca)
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karsindakinin anlayabildigi kadardir. Mevlana
Çok yaratıcıyımdır, acayip sorun yaratırım
Aşkımızın suya düşeceğini bilseydim, balık olurdum
Her yıldız kaydığında bir insan ölürmüş, bizim Feriha teyze takunyası kaydığı için öldü
İnsanlığımı yitirdim, hükümsüzdür
Ne zaman inek görse kaçardı, çünkü ot kafalıydı
Adam olacak çocuk, çocukluk edipte büyümez
Aşk futbol topuna benzer, Tekmeyi yiyince her şey biter
İnsanları tanıdıkça, hayvanları daha çok seviyorum
Paranın ne önemi var, önemli olan miktarı
At binenin, ninem dedemindir
Ayağını yorganına göre uzat, yoksa üşütürsün
Tam öğrenmeye başlamıştımki, okul bitti
Bütün notlarım zayıf, napiiiim notlarım rejime girmişler
Eger intihar edersem, ölürüm yaaa
Fazla çikletlerinizi yola atın, arabalar çiğnesin
Gençliğim acı veriyordu, ameliyatla aldırdım
Dünya batıyor yüzmeyi öğrenin
Sırılsıklam aşık olmak için denize girmeli
Acele kopyaya öğretmen karışır
Aşkımızı lekeleme, çamaşır suları çok pahalı
Arabanızı fazla yıkamayın, üşütüp hasta olabilir
– Aklınız bir karış havadayken paraşüte gerek YOK..
– Moraliniz BOZUK’sa son kullanma tarihinize BAKIN!
– Gönül Ferman dinlemiyor.Başka bir kaset takalım.
– Ağaç yaş ise yağmur yağmıştır.
– Bir elin nesi var? Tabi ki PARMAK ları..
– Öğrenciyi KRAL dairesine koymuşlar ille de teneffüs demiş
– Deveye ” Niçin boyun eğri ?”demişler..Minibüsten yeni indim demiş.
– Atı alan ÜSKÜDAR’I geçemez. Çünkü köprüde at gişesi Yok.
– Gül’ü seven Gülün abisine katlanır
ALINTI YAZI-TEŞEKKÜRLER
KANAL İSTANBUL PROJESİ
İKİ DAKİKANIZI AYIRIP OKUYUN. ÇOK ÖNEMLİ OKUYUN VE PAYLAŞIN HERKES BİLGİ SAHİBİ OLSUN KANAL İSTANBUL TEZGAHINA UYANIN!UYANDIRIN! VE LÜTFEN ARTIK İHANETE KARŞI AYAĞA KALKIN!
Sağcısı, solcusu, dindarı, milliyetçisi,Ulusalcısı her ne isen, tek kalan ortak noktamız olan ülkeni eğer seviyorsan bu yazıyı okumak için 2 dakikanızı ayırın. Lütfen tembellik edip arkadaş ve tanıdıklarınıza yollamayı ihmal etmeyin. lütfen paylaşın UNUTMAYINIZ DİYE GÖNDERİLDİ... "Allah aşkına ne yapabilirsek yapalım bundan başka maddi servetimiz yok, sattırmayalım. · TRAKYA'NIN ALTI PETROL VE DOĞAL GAZ KAYNIYOR. · YAP İŞLET DEVRET MODELİ İLE "İSTANBUL KANAL PROJESİNİ" ALACAK FİRMA TÜM TRAKYA'YA HÂKİM OLACAK. · HERKES TOPRAKLARINI SATACAK. · TRAKYA'NIN ASYA İLE BAĞLANTISINI KESECEKLER (çünkü kanal ile Avrupa Yakası ayrılmış olacak). · BU PROJE EMPERYALİSTLERİN TRAKYA'YI TÜRKİYE'DEN KOPARMA PROJESİDİR. · HERKES AKLINI BAŞINA TOPLASIN... · AYNI OYUN GÜNEYDOĞU'DA MAYINLI ARAZİDE YAPILMAK İSTENDİ (Ancak, oluşturulan duyarlı Kamuoyu yüzünden hükümet geri adım atmıştı) .... · ŞİMDİ İSTANBUL KANAL İLE TÜRK MİLLETİNİN ELİNDEN TRAKYA ALINACAK. · YABANCILARA 49 YILLIĞINA DEVREDİLECEK... · UYANMANIN VAKTİ GELDİ · TÜRK ORDUSUNU DA "BAK, HAVADA KUŞ VAR!" DİYE BAŞKA YÖNE YÖNLENDİRDİLER. · ONLAR PKK İLE UĞRAŞIRKEN TÜRKİYE TOPRAKLARI ELDEN ÇIKARILACAK. · 49 YILLIĞINA VERİLECEK. · KIBRIS DA İNGİLTERE'YE 49 YILLIĞINA VERİLMİŞTİ, HALA PROBLEM YAŞANIYOR. · ELİMİZDEN AYNI YÖNTEMLE ALINMIŞTI. VATANINI SEVEN HERKESE GÖNDERELİM... HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ ETİBANK ÖZELLEŞTİRİLECEK... VE BOR İŞLETMELERİ ETİBANK BÜNYESİNDE. (ALICISI DA HAZIR, ABD KONULAN FİYAT 40 MİLYON $. · ASIL DEĞERİ 9 (DOKUZ) TRİLYON DOLAR, DİKKAT EDİNİZ 9 MİLYAR VEYA 9 MİLYON DEĞİL 9 TRİLYON DOLAR... ???????? İŞTE BURASI ÇOK ÖNEMLİ... Bor'la çalışan araba üretildi. Maliyeti 200 TL olan 1 kg bor ile 19 000 km yol yapabiliyor (1100 kg oto, 100 km sabit hızla giderse). Bu demek oluyor ki PETROLE son! Batılı ülkeler bor işletmeciliğinin kansere yol açtığını iddia ederek BOR madeninden soğutma çabası içindeler. Oysa bu mucize maden, kanser tedavisinde de şu an kullanılmaktadır. Türkiye kıskaçta. Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı! TÜRKİYE, Dünyada bor rezervinin yüzde 73`üne (% 73) sahip ve Türkiye GELECEĞİN DUBAİSİ'dir! Ve uluslararası “teröristler” Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor. Bu e-postayı çoklu yollayarak en azından bir toplum bilinci oluşmasına yardım edebiliriz... LÜTFEN BİR DAHA OKUYUN VE LÜTFEN HERKESE İLETİN... YAŞADIĞIN DÜNYAYI SORGULAYAMIYORSAN, BARİ ÜLKENİ SORGULA...
TMMOB ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ
DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR - I
(Alıntı Yazı / TEŞEKKÜRLER)
BİSMİLLAHİRRANMANİRRAHİM
Yüzde 90 - 95 i Müslüman olan ülkemizde aşağıda belirttiğim konular beni üzüyor, tedirgin ediyor ve mutsuz kılıyor.
** Bu dini bize uygun gören Müslümanlıkla bizi şereflendiren yüce Yaratıcımızın dinimizi tanıtan, kurallarını, emirlerini ve nasihatlarını içeren Kitabı Kur'an, tek bir harfi dahi değişmeden 1400 yılı aşarak günümüze kadar gelmiştir ve elimizdedir. Onun kuralları ve çerçevesi belirlidir Fakat dini uygulamamızda ve yorumlamamızda çok büyük farklılıklar nereden gelmektedir ?
** Kur'an Allah'ın mesajı, emri ve nasihatlarıdır. Arapça inmiştir. Çünki Arap bir kavme inmiştir. Arap milletinin ve dilini yüceliğinden, özelliğinden değil.
** Kur'an'ın indirilme amacı anlaşılmak ve mesajının insanlığa ulaşmasıdır. Fakat uygulamada bu birincil amaç bir kenara atılıp Arapça orijinalinden ibadet kasdıyla okuma öne çıkmaktadır.
** Kur'an dirilere inmiştir ve onlara gönderenin mesajıdır. Fakat uygulamada ölülerin arkasından daha çok okunmaktadır.Bu çelişkiyi neden hala sürdürüyoruz ?
** Kur'an Peygamberimize inmiştir. Vahyolunmuştur. O, Kur'an'ı maddi ve manevi tüm benliği ile özümsemiştir. Biz de onu Arapça aslından okuyup onun ruhuna gönderiyoruz. Bu iadenin bir anlamı ve dayanağı var mı ?
** Bir de bir hadis tutkunluğu ve aşırı ilgisi var. Bilindiği gibi Dinimizin gerçek dayanağı Kur'an'dır. Gerçektir. Tek bir harfi dahi değişmeden günümüze 1400 yılı aşarak korunarak gelmiştir.Bu koruma 15 / 9 ayeti ile Rabbimizin garantisi altındadır. Kur'an'la karışmaması için Peygamberimiz sağlığında sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır. Vefatıdan 10 - 20 sene sonra büyük bir hadis derleme çabası başlamıştır. Bazı kötü niyetliler dünyevi arzularını gerçekleştirmek için uydurma ve sahte hadisler yazmağa başlamışlardır. Günümüze kadar ulaşan hadis sayısı 200 - 300 binler civarındadır. Bunların % 90 ının uydurma ve sahte olduğu araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Hadislerin Kur'an hükümlerine ve ruhuna uygun olması gereklidir. Çünki Peygamberimizden Kur'an'a aykırı biz söz çıkması mümkün değildir. Fakat hadis adı altında günümüze kadar gelen söylentilerin büyük çoğunluğu Dinimize ve Peygamberimize yakışmayan tevatürlerdir, sözlerdir. Müslümanların Peygamberlerine olan düşkünlüğü ve sevgisi sebebiyle onun ismi verilen sözler irdelelenmeden araştırılmadan kabullenilmiştir. Sonuçta da dinimiz gerçek ekseninden çıkarılmıştır. Örnek olarak ehlibeytin sevilmesi konusunda 50 bin hadis tevatür edilmiştir. Tamamı sahte ve uydurmadır. Peygamberimiz benim yakınlarımı sevin demeyecek kadar yüce ahlaklı ve ulu bir kişidir. Günümüe kadar gelen 200 - 300 bin hadis tevatür edildiğini yukarıda belirttik. Peygamberimiz bilindiği gibi 40 yaşında görevle şereflendirilmiştir. Vahiy de 22 sene 2 ay 22 gün sürede tamamlanmış ve vahyin sonuçlanmasından kısa bir süre sonra vefat etmişlerdir. Şimdi hesaplayalım Bu süre yaklaşk 194 bin saat tutumaktadır. Hiç uyumasa, dinlenmese ve her saat bir hadis lütfetse bu sayıda hadise ulaşılır mı. ? Lütfen Müslüman kardeşlerim Allah'ın bize lütfettiği akıl nimetini devreye sokalım.Daha araştırcı ve bilinçli olarak dinimizi yaşayalım, uygulayalım. HADİSLERİ KUR'AN'IN ÖNÜNE GEÇİRMEYELİM !
** Din görevlilierimizin durumu ayrı bir alem. İmamların ve diğer din görevlilerinin kültür seviyelerinin düşüklüğünden, dini bilgilerinin yetersizliğinden çoğu Müslümanlar Cuma günleri dahi camilere gitmekten ve ibadetten soğumaktadırlar. Ayrıca imam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinde Kur'an'ın getirdiği din değil dinleştirilmiş gelenek ve hurafelere bulaşmış din eğitimi verilmektedir. Diyanet işleri Başkanlığına atanan kişiler ise değerli kişilerdir: fakat diyanet teşkilatındaki dağınıklığı toparlayacak ve tarikatların etkisini yok edecek kapasitede ve vizyonda değildirlerdir. Siyaset adamlarımız ise sürekli olarak çoğunluğun reyini dikkate alarak gelenek dininin sürdürülmesiniamaçlamakta, ileriye, doğruya, gerçeğe yönelik hiç bir adım atmamaktadırlar. Bu bilgi çağında toplum fertlerinin genel kültür seviyesi din adamlarının seviyesinden çok ileride olursa bu din ilerleyebilir mi ?
** Bu bilgi çağının gençlerinin önemli bir bölümü hala yüzlerce yıl önce yaşamış, eserler vermiş, çağına göre önemli işler başarmış din adamlarının , alimlerinin etkisinde ve izinde olarak Müslümanlığı anlamakta ve yaşamaktadırlar. Bu çelişkiyi anlamakta zordur.
** Allah dışında herhangi bir canlı cansız varlığa, mefhuma aşırı sevgi, bu sevginin Allah sevgisi seviyesine çıkması veya geçmesi en büyük günah olan ŞİRK iken, Peygamberimizin sakalına, kutsal emanetlerden olan giyim eşyalarına, ayak izlerine sevgi ve saygı göstermek ve kutsamakta ŞİRKTİR. Özellikle son yıllarda artan Kutlu Doğum Haftası törenleri, bir çeşit ayin şeklinde gittikçe artık bir yoğunlukta sürdürülmektedir. Büyük insan sevgili Peygamberimize yakıştırılan EN SEVGİLİ sıfatı bu yanlışlığı sürdürmek ve abartmak olmuyor mu ? EN SEVGİLİ YÜCE ALLAH'TIR.
** Bu yazdıklarıma ve söylemlerime kızanlar, darılanlar olacaktır. Yüce Kitabımız Kur'an'da AKIL kelimesi tam 49 defa geçmektedir. Ama nesnel akıl şeklinde değil, akıl yürütmek, aklı çalıştırmak ve akıl erdirmek gibi fiil olarak.Durağan değil hareketli akıl şeklinde. Yüce Allah bize akıl nimetini çalıştırmak, kullanmak için vermiştir, belirli kalıplara ve yorumlara körü körüne bağlanmak için değil. Biz de aklı bilinçli bir Mislüman olarak değerlendirme sorumluluğunda değil miyiz ?
** Bu bilgi çağında hala MÜRŞİT peşinde koşan Müslümanlar var. Bilgi artık Bilgiyar ve İnternet ile saniyelerle yakınımızda bir tıklama uzaklığında. Mürşit ihtiyacı bundan 50 - 100 hatta yüzlerce yıl öncesinin, medyanın olmadığı ve bilgin edinilmesinin zor olduğu döneme ait. Şimdi istediğiniz bir konuda binlerce, milyonlarca alternatif bilgi anında elinizin altında. Sonra bir mürşit, bir kişidir, bir yorumdur, bir biligidir. Öbür tarafta doğru veya yanlış ama çok seçenek ve çok geniş kaynak var. Hala eski kabullerle kendimizi sınrlamak zorundamıyız ? EZBERİMİZİ ARTIK NEDEN BOMUYORUZ
** Hac,bilindiği gibi namaz gibi, oruç gibi bir ibadettir. Kişiseldir. Fakat dünyevi bir ünvan olarak kullunılmaktadır. Hacı babam, hacı annem, hacı .......bey. gibi.. Ticaret ünvanı ve marka olarak da kullanılmakta, tabelalara katvizitlere yazdırılmaktadır. '' Hacı Hasan Baklavaları, Hacı Şakir Sabunları. '' .... gibi. Apartman isimleri de olmaktadır. Bu işte bir yanlışlık, bir terslik yok mudur, ne dersiniz ?
** Kur'an'da ve Dinimizde hiç yeri olmadığı halde ölülerden medet umma yani türbecilik halen bütün hızıyla devam etmektedir. Bu anlamsız uygulamanın bir ucu da ŞİRK e çıkmaktadır. Müslümanlığı böyle hatalarla dolu olarak yaşamağa devam etmekte israr edersek, yüce Allah'tan dünyevi veya ahirete yönelik bir şeyler istemeğe yüzümüz olur mu ?
** Camideki ibadetler arasında veya sonrasında veya evlerde yapılan Mevlit gibi törenlerde, hocalarımız Kur'an'dan olmayan Arapça dualar okumakta ve cemat da neye dua ettiğini bilmeden amin demektedir. Dua kulun Yaratıcısından istekleri ve yakarışlarıdır. Beyniyle, bilinciyle ne istediğini bilerek yapılmalıdır. Gerçek dua ve yakarışları din görevlilerimize kim öğretecek ?
Mevlit Kandili olarak kutladigimiz gun, Peygamberimizin dogum gunudur. Ay takvimine gore hesaplanmis olmasi, her sene 11 gun farkli bir gune gelmesi vb vb mühim degildir. Kutlanacak gun, o gundur. Bes tane kandil gecesi var, Mesela bin aydan hayirli olan Kadir Gecesi’nin tabii ki önemi, Peygamberimizin dogumgununun kutlamaktan daha onemli ama niyeyse onu miladi takvime cevirip kutlamiyoruz… 23 Nisan ulusal egemenlik ve cocuk bayramini araya kaynatmak ve unutturmak icin icat edilen bu propagandaya kananlariniz, kendinizi bir kontrol edin bakalim.
Yıllardır şu soruyu merak ederdim: Mevlit Kandili'nde Hz. Muhammed'in doğumunu kutluyorsak, Kutlu Doğum Haftası'nın tarihleri niye farklı?
Kutlu Doğum Haftası'nın içindeyken bu soru tekrar aklıma geldi ve araştırayım dedim. Öğrendim ki;
Mevlit Kandili, Hicri takvimdeki Rebiülevvel ayının 12. gününün sabahıymış. Bir başka deyişle bu ayın 11. gününü 12. güne bağlayan gece kutlanırmış. Bu gün, bizim kullandığımız Miladi takvimde her yıl değişen karşılığına göre değişiyor haliyle. Mesela bu yıl Mevlit Kandili'ni 8 Mart 2009 tarihinde kutladık.
Kutlu Doğum Haftası ise, Miladi takvimin 571 yılındaki Hicri takvimin Rebiülevvel ayının 12. gününün kutlanmasıymış. Bu gün de Miladi takvime göre tam olarak 20 Nisan 571'e denkmiş ve Kutlu Doğum Haftası da bu günü içine alan hafta olurmuş. Örneğin bu yıl 20 Nisan 2009 tarihi pazartesiye (yani bugüne) denk geliyor ve bu günü içine alan 14-20 Nisan 2009 tarihleri,Kutlu Doğum Haftası diye kutlanıyor.
Dolayısıyla peygamberimizin doğum gününü her yıl iki kez kutlamış oluyoruz. Tabii bu hep böyle olmamış, 1989 yılında icat olmuş Kutlu Doğum Haftası.
1989 yılında bu konuda yeni bir geleneğin icat edilmesinin ardında yatan niyeti sorgulamayacağım, onu size bırakayım. Benim aklıma yatmayan şey peygamberimizin doğum gününü iki kez kutlamanın mantıksızlığı.
Aslında iki kutlama da mantıklı: Birinin doğumunu kutlamak için onun doğduğu tarihi baz almak gerekir; dolayısıyla KDH kültürü aslında doğrudur. Öte yandanMevlit Kandili'nde de aynı şey geçerli, yine Rebiülevvel 12'yi baz alıyoruz.
Tek fark şu: Mevlit Kandili'nde Rebiülevvel 12 gününü kutlarken, KDH için Rebiülevvel 12, 571 tarihini kutluyoruz. İşin fena yanı hangisinin mantıklı olduğunu da seçmek çok zor çünkü işi mantığa oturtman için bir başka kişinin doğum gününü düşündüğümüzde -Türkiye'nin resmi takvimi Miladi takvim diye- yalnızca Miladi takvimi kullandığımızdan dolayı tarihi de kutlasak, günü de kutlasak aynı zamana denk geliyor.
Ama bu karmaşanın da bir şekilde giderilmesi lazım çünkü bunun sonu bid'ata* gider ki gitmekte de. Mevlit Kandili ve KDH arasında bir seçim yapılması lazım yani.
Peygamberimizin doğumunu 1 hafta boyunca kutlamak kulağa hoş geliyor olabilir ama bid'atların oluşması ve yayılması için her yıl 6 fazladan gün ortaya çıkmış oluyor. Gerçi zaten Mevlit Kandili'nde de duaların kesinkes kabul göreceği gibi bid'atlar mevcut ama sonuçta iki kutlama da insanlık tarafından oluşturulmuş ve iki kutlamadan birinin elenmesi gerekir.
Bu yapay özel günlerden bir tanesinin elenmesi gerektiğini yazdım diye şu anda bazı insanlar beni "İslam düşmanı" olarak yaftalayabilirler. En azından herhangi bir kızgınlık hissetmiş olmaları bile bağnazlık filtresini çalıştırdıklarını gösterir. Halbuki yaftalamadan düşünseler hoş olacak.
Gönül isterdi ki bin küsur yıllık bir bid'atı da, 20 yıllık bid'atı da elimizin tersiyle itebilelim; fakat İslam dünyasında bid'atların oluşturduğu tehlikeyi gören azınlığın insanlığı doğru yola sevk etmesi mümkün gözükmüyor. Halbuki sembollere (örn. tespih, seccade, sakal) veya sembolik şeylere (örn. mekan, tarih, olay) "tapınmanın" insanlığın eski putperest inançlarının kalıntıları olduğu bilinse zaten İslam'ın özüne çoktan dönmüş olurduk.
Dikkatinizi çekerim: "Tapınmak"tan bahsediyorum, "saygı duymak" veya "ayırt etmek" demiyorum. Yoksa elbette Sakal-ı Şerif değerlidir, elbette peygamberimizin doğum günü diğer günlerden ayrı tutulmalıdır.
Sonuç olarak diyeceğim şudur: Bid'atlardan birini beğenmemiz gerekiyorsa, en azından tüm İslam dünyası tarafından kabul gören Mevlit Kandili'ni tercih edip 20 yıllık KDH icadını henüz yolun başındayken bırakmamız en doğrusu olacaktır.
Yine de bugün 20 Nisan 2009, yani 1438 yıl önce bugün Hz. Muhammed dünyaya geldi. Kutlu olsun.
* Bid'at: Asrısaadet döneminden sonra türeyen gelenek ve eylemler. Anlamı olumsuzdur.
Ek:E. Ali Yüksel adlı arkadaşım, bu yazıya çok güzel bir yorumla katkıda bulundu bid'at konusuna benden daha iyi bir şekilde açıklık getirdi. Yorumunu yorumlar bölgesinden veya aşağıdan okuyabilirsiniz:
Bidat kısaca “dine sonradan katılan / kazandırılan vecibeler (gereklilikler) ve mevcut vecibelerde sonradan yapılan değişiklikler” demek olup dini bozabilmesi açısından hiç hoş görülmez. Çünkü Allah ve rasulü “dinde” neyi eksik bırakmış veya kusurlu yapmış ki sonrakiler yeni bir şeyler eklesin veya eksiltme ya da değişiklik yapsın?
Kandil günleri yaklaşık bin dörtyüz yıldır müslümanlarca değerli görülüp çoğunluk İslam alimlerince de dinen sakıncası belirtilmediği için ve hatta bazılarının haklarında hadisi şerifler olduğu için islamın şiarlarından olmuşlardır. Mevlid kandili de diğer kandiller gibi islamın şiarlarından olmuştur. Yine de bu özel günleri kutlamak veya değerlendirmek islamın temel vecibeleri arasında değildir. Haklarında hadisler olsa bile onlar genel gereklilik değil peygamber efendimizin tavsiyeleridir.
Kandil günlerinin değerlendirilmeleri bile İslam dininin temel vecibeleri arasında değilken, şimdi yeni icad edilen kutlu doğum haftası bütün halkı etkileyip kesin gerekli hale getirildiği için kesin olarak bidat halini almıştır. Amaç peygamberimizi tanıtma amaçlı bilgilendirme haftası olsa o şekilde sınırlı kalsa tamam ama haftaya kutsallık atfediliyor, insanlar daha da ileri götürüp kandil günlerindenmiş gibi aynı kefeye koyuyor. Böyle bir hale gelmiş olduğu için bidattir.
KUTLU DOGUMLAR BIDATTIR ...
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v)’in mübarek veladetlerinin yıldönümü dolayısıyla Türkiye’de düzenlenen kutlu doğum etkinliklerinin “bidat” olduğuna dair ileri sürülen iddialar, “bidat” kavramının anlaşılması ve tanımlanması noktasında bir algı ve yaklaşım sorunu olduğunu göstermektedir.
AYNEN OYLE "bidat” kavramının anlaşılması ve tanımlanması noktasında bir algı ve yaklaşım sorunu olduğunu göstermektedir .. LAKIN BU SORUN BU YAZIYI YAZAN VE BU SEKILDE DUSUNENLERDE YANI SORUN SIZDE ..
Bunun dışında, Müslümanın yaşayışında, tebliğ ve irşad faaliyetlerinde, sosyal münasebetlerinde İslam’ın akaidi ve ahkamına aykırı düşmeyen, bilakis İslami faaliyetler için etkili bir yöntem olarak kullanılan her vesile mübah olduğu gibi, ahsendir.
İslami faaliyetler için etkili bir yöntem olarak kullanılan her vesile mübah olduğu gibi, ahsendir. ASIL PROBLEMLERDEN BIRIDE BU YAPTIKLARI AMELI ISLAMI FALIYETLER ICIN ETKILI BIR YONTEM GORMELERI .. BOYLE BIR KARARADA RESULULLAH SAV MIN YADA ASHABININ BELIRLEDIGI BIR MENHECTEN DOLAYI VARMIYORLAR BU KARARI VERMELERINDEKI TEK SEBEB KENDI AKILLARI .. YOKSA YILIN BELIRLI GUNLERINDE RESULULLAH SAV MI ANMAK ICIN TOPLANMAK INANANLARIN YOLU ( KURANI KERIMIN UZERLERINE INDIGI ALLAHIN ONLARDAN ONLARINDA ALLAHTAN RAZI OLDUKLARI SAHABENIN YOLU ) DEGILDIR
Örneğin; Hz. Resulüllah (s.a.v) zamanında olmayan bir çok yöntem tarih boyunca Müslümanların geleneğinde yer almıştır; hayır cemiyetleri gibi, yardımlaşma ve dayanışma kurumları gibi. Bu gibi müesseseler Hz. Resulüllah (s.a.v) zamanında yoktu, Ne Resulüllah ne de ondan sonra ashab-ı kiram belli isimler altında dernek, vakıf ve cemiyet kurmamıştır. Ancak, ilahi emirlerin gereği günün şartlarına, imkanlara ve sosyal yapılara uygun olarak sosyal faaliyetler icra edilmiştir.
ISLAM HIC BIR ZAMAN HAYRIN ONUNU KESMEZ VE MUTLU DOGUM TORENLERINDE YAPILANLAR YADA MEVLID DIYE YAPILAN SEYLER HAYIR CEMIYETLERIYLEDE ( islam uygun bir sekilde hayir yapan faliyetlerden bahsediyorsak) KIYASLANAMAZ, KIYAS DENGIYLE OLUR KISILERIN HAYIR ICIN MAL HARCAMASI ZATEN ISLAMDA VAR OLAN BIR DURUMDUR ..
KI ALLAH RESULU ASV BOYLE BIR DURUMDA FAKIRE MALINDAN HARCAMA VE BOYLE BIR ISTE ONCULUK YAPAN ICIN
“Kim İslam’da güzel bir çığır açarsa, kendisine onun ecri ve ecirlerinden hiçbirşey eksiltilmeden kendisinden sonra onunla amel edenlerin ecri vardır. Kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa kendisine onun günahı ve günahlarından hiçbirşey eksiltilmeden kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahı vardir ...
DEMISTIR
LAKIN BU SOZ DINE YENI BIR SEYLER EKLEYIN MANASINDADA SOYLENMEMISTIR ..
AYRICA FAKIR FUKARAYA YARDIM ADI ALTINDA ACILAN YARDIMLASMA VE DAYANISMA VAKIFLARI DERNEKLERI YAPILARINA GOREDE BATILLIK TASIYABILIR BIZ GERCEKTEN HALIS NIYETLE ACILMIS ISLAMA UYGUN BIR SEKILDE MUSLUMANIN FAKIRE YARDIM ETMESI, MUSLUMANIN KARDESI ILE PAYLASMASINDAN BAHSEDIYORUZ .. BATIL HALLER .. NAMAZINDA GAFIL OLAN GIBI YARDIMINDA GAFIL OLANDANDA BAHSETMIYORUZ ( BU HALLERDEN ALLAHA SIGINIRIZ )
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) bir rahmet peygamberi idi, Medine’de kurulan İslam Devleti’nin reisi, İslam ordularının başkomutanı idi. Tebliğ için dış devletlere elçi göndermişti. Ancak, günümüz örnekliğinde olduğu üzere, Medine İslam Devleti’nin organları, kurumları yoktu. İçişleri bakanlığı, dışişleri bakanlığı, eğitim bakanlığı vs. Hz. Resulüllah (s.a.v) ümmetin meselelerini ashabı ile istişare ediyordu; zira Kur’an’da müminlere emredildiği gibi, Hz. Resulüllah’a da istişare emredilmişti. Ancak Resulüllah istişaresini seçim sandıklarıyla, oy pusulalarıyla, danışma meclisleriyle yapmıyordu.
Şimdi kalkıp “Bizim kuracağımız İslam devletinde bakanlıklar, danışma meclisleri, seçim sandıkları olmayacak, zira bunlar Resulüllah zamanında yoktu” dersek, bu ne kadar tutarlı olur?
Okullar, üniversiteler, araştırma kurumları, akademiler peygamberimiz zamanında yoktu, asr-ı saadeti örnek alarak oluşturacağımız bir toplum ve nizamda bu kurumlara yer olmayacak mı?
BU YAZILAR YA BOSUNA LAF OLSUN DIYE YAZILMIS YADA FIKIHSIZLIKTAN .. KONU ILE ALAKASI YOK .. O YUZDEN CEVAB VERMEYEDE GEREK YOK .. INSAALLAH BU DURUMU islam devleti kurulunca konusuruz .. (RAHMAN NASIB ETSIN )
AYRICA OKUL, UNIVERSITE, TRAKTORE BINMEK, TAHTARAVALLI, SINEK KOVUCU, BUZDOLABI, PLASTIK SANDALYE, KONU ILE ALAKALI DEGIL BU YAZIYI YAZAN DAHA BIDAT NEDIR ONU BILMIYOR ..
INSANLARIN EGITILMESI HER DONEMDE VARDI, UNIVERSITE ISLAMA UYGUNSA NE GUZEL, DEGILSE DEGILDIR .. SADECE RESIM, MUZIK, BALE DANS VE BAZI DIGER BOS ILIMLER OGRETEN BIR SURU UNIVERSITE VAR ..BUTUN BUNLAR MUTLU DOGUM HAFTASI DENILEN GUN YADA MEVLIT VE O GUNLERDE YAPILAN AMELLERLE ALAKALI DEGILDIR ..
BIDAT DINE SONRADAN SOKULANDIR, YASAMA DEGIL YASAMA SONRADAN GIREN ANCAK ISLAMA UYGUNSA ALINIR .. ORNEGIN ISLAMDA MEVLIT KANDILI YOKTUR SONRADAN GIRMISTIR CUNKI BOYLE BIR AMELI NE DORT HALIFE NE SAHABE NEDE ONLARA HAK UZERE TABI OLANLAR YAPMAMISLARDIR .. KISI MEVLIT YAPARKEN ECIR UMAR AMA PLASTIK SANDELYE ALIP EVINE SOKAN AMAN PLASTIK OLSUN AHSAPTAN DAHA FAZLA ECRI VARDIR DEMEZ ..
ASRI SADETI OLUSTURULACAK BIR TOPLUMDA DINE UYGUN OKULLAR , ARASTIRMA KURUMLARI OLUR AMA BU DURUM DINDE OLMAYAN BIR AMELI DINE SOKMAK ICIN DELIL TESKIL ETMEZ ... BIRAZ AKIL YANI .. BU NEYE BENZEMIS SAHABE SIMIT YEMEDI BIZDEMI YEMEYELIM DEMEK GIBI OLMUS .. RABBIM FIKIHIMIZI ARTIRSIN ...
Hz. Resulüllah (s.a.v) Hendek savaşı öncesinde ashabı ile istişare ederken, Selman-i Farisi’nin eski İran savaş geleneklerine dayalı olarak önerdiği, şehrin etrafına hendek kazma teklifini kabul etmiş ve uygulamıştı. Bu bir savunma stratejisi. Bunu ister Mecusiler uygulasın, ister yahudiler. Bu stratejiyi uygulamak ne onların dinine meyletmektir, ne de, “bir Müslüman, gayri Müslimlerin uygulamalarını kendine örnek alamaz” diyerek bir komplekse düşmektir. Önemli olan kullanılan araç ve yöntemlerin İslam akidesine, ahkamına, ubudiyet sınırlarına aykırı düşmemesidir.
YINE AYNI CEHALET SUPHANALLAH .. BU YAZIYI YAZAN SAHSI RAHMAN ISLAH ETSIN ( BIZIDE ISLAH ETSIN) BU KADRAMI OLUR DEDIRTECEK SEVIYEDE, ELLERINE KAGIT KALEM ALIP NASILDA YAZMISLAR BEN GERCEKTEN BUNU YAZAN SAHSI VE BU YAZIYI SUNAN SAHSI TANIMAK ISTERDIM .. KIYAMET ALEMETI BU OLSA GEREK ..
ONCE BUNLARIN SUNU ISPATLAMASI LAZIM BIR SAVAS TEKNIGINI OLARAK HENDEK ACILMASI ( OLAYI HEPIMIZ BILIYORUZ ) ICIN, 1400 YILDIR ISLAM UMMETINDE BU TAKTIGI KULLANMAK MECUSILERE BENZEMEKTIR DIYEN VARMI ? KENDI BIR SEYLER KURMUS KAFASINDA SONRA CEVABLAMIS "Önemli olan kullanılan araç ve yöntemlerin İslam akidesine, ahkamına, ubudiyet sınırlarına aykırı düşmemesidir" ISTE SORUNDA BURDA UMMET O KADAR CAHILKI NEYIN NEYE AYKIRI DUSTUGUNU GOREMIYOR .. BUGUN MEVLIT YAPIP YADA MUTLU DOGUM GUNU HAFTASI ALLAHTAN ECIR BEKLEMEYEN VARMI SU AN BILE OZELIKLE MEVLIT SANKI ISLAMDA ASLI OLAN BIR IBADET GIBI GOZUKUYOR YANI SAHBENIN ADINI DUYMADIGI BILMEDIGI BIR AMELI MILLET ISLAMDAN BILIYOR, KENDINI ISLAM NISBET EDEN BU TOPLUMA MEVLIT YOKTUR DENSE, DIYENI DOVERLER .. NE ALLAH RESULU NE DORT HALIFE NE SAHABE KI DIN ONLARIN UZERINE INDI ONLAR BILMIYOR BOYLE BIR AMELI AMA GUNUMUZ TOPLUMU SIRKIN KUFRUN ICINDE SANKI ISLAMDAN BIR AMEL YAPIYORLARMIS GIBI YILIN BIR GUNUNU TOPLU BIR SEKILDE BAZI YERLERDE KADIN ERKEK KARISIK, BAZI KENDINI ISLAMA NISBET EDEN KUFUR EHLININ KANALARINDA KADIN SARKILARIYLE KUTLANIYOR, BASI ACIK ZARA CIKIP SARKI SOYLUYOR .. BOYLE BIR DURUMU TEMIZE CIKARMAK ICIN HENDEK SAVASINI ORNEK VERMEK ANCAK CAHILLIK ISLAMDAN NASIBLENMEMEKTIR ..
Hz. Resulüllah (s.a.v)’i anmak İslam’ın hangi sınırlarını ihlal etmek anlamına geliyor? Diğer bir ifadeyle, Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Resul-i Ekrem’in hangi nehyine giriyor?
BURDADA BASKA BIR CEHELAT .. SANKI BIRILERI BUNLARA RESULULLAH SAV MI ANMAYIN DEMIS .. NASIL UYDURMUSLAR VE NASIL UYDURDUKALARINA INANMISLAR ..
Hz. Resulüllah (s.a.v) Müslümanlar için sadece Kur’an’ı kendilerine ileten bir “elçi” değildir. Elçilik, Hz. Resulüllah’ın misyonundan sadece bir parçadır. Hz. Resulüllah (s.a.v) bir rahmet ve hidayet peygamberidir. Hz. Resulüllah (s.a.v) bir “Nur-u İlahi” bir “Sirac-i Münir”dir.
RESULULLAH SAV NE KADAR OVSEK AZDIR .. LAKIN YAPILAN BIDATI TEMIZE CIKARMAZ .. RESULULLAH SAV MI O KADAR SEVIYORSANIZ .. SUNETLERINE AZI DISLERINIZLE YAPISIN .. ONU YILDA BIR GUNE SIGDIRANLAR ASIL ONUN DEGERINI BILMEYENLERDIR ..
BIR SAHIS KITAP YAZMIS Bir Günde 1000 Sünnet ALIN AMEL EDIN INSAALLAH BIZDE SEVINELIM SIZDE ..
"ALLAH göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği içinde çerağ bulunan bir kandil yuvası gibidir. Çerağ bir cam içindedir. Cam sanki inci gibi bir yıldızdır. O, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Onun yağı neredeyse kendine ateş dokunmasa bile ışık verir. (Bu) nur üstüne nurdur. ALLAH dilediğini nuruna iletir. ALLAH insanlar için örnekler vermektedir. ALLAH her şeyi bilendir."(Nur 35)
"Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; ALLAH’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.
(Ahzab 46)
Bu iki ayeti birlikte düşündüğümüzde, Hz. Resulüllah'ı nasıl göreceğiz ve nasıl tanımlayacağız?
SIZ ONCE OKUMA YAZMA OKUDUGUNU ANLAMA DERSLERI ALIN SONRA BU AYETLERI ANLAMAK ICIN BUTUN TEFSIR KITABLARINI ARASTIRIN UMULURKI RAHMAN MERHAMET EDER ..
Müslüman ferd, Hz. Resulüllah (s.a.v) ile aydınlanandır; onun aydınlığı ile toplumu ve bütün dünyayı aydınlatmaya çalışandır. İslam toplumu, MUHAMMEDi nurun tesisi, ikamesi ve ihyasıdır. Zira Resulüllah (s.a.v) canlı Kur’andır. O, vahyin tecessum etmiş şekli ve ilahi kemalin veçhesidir. Vahyin yüzü, anahtarı ve kapısıdır. Sözü ve ameli hidayetin bizatihi kendisidir. Onun beyanı Kur'an, Kur'an'ın beyanı ise onun örnekliğidir...
Hz. Resulüllah (s.a.v) müminlerin kalbindeki sevgili, aşk ve muhabbetin kıblegahı, hidayete susayanların çeşmesidir.
Rabbimiz Kur’anda "(Resulüm! ) De ki: Eğer ALLAH'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." Al-i İmran 31) buyuruyor.
UMULURKI BU AYETLER GIRTLAGINIZDAN GECER .. SIZ DAHA RESULE UYMAYI BILMIYORSUNUZ RESULE UYACAKSANIZ DINE BIRSEY EKLEMEYECEKSINIZ ( ISLAMI OKULLAR ACMAK , ILIM BILIM PESINE DUSMEK, BUZ DOLABI URETMEK , BISKILETE BINMEKTEN BAHSETMIYORUM) DINDE ECIR BEKLEYEREK YENI YENI SEYLER URETMEKTEN BAHSEDIYOR RABITA SIRKI, SIRKE ILE ORUC ACMAK, BELIRLI GUNLERI ISLAMDA OZEL KILMAK O GUNE HAS IBADETLER OLUSTURMAK, KURANIN UZERLERINE INDIGI VE UZERLERINE DININ TAMAMLANDIGI RESULULLAHIN VE ASHABININ YAPMADIGI BIR AMELI YAPMAKTAN BAHSEDIYORUM .. SIZ ASLINDA ISLAM ALIMLERINDEN BIDAT TANIMINI OGRENIN DIN NASIHATTIR BENIM SIZE NASIHATIM BIDATIN TANIMINI IYI OGRENIN VE KAVRAMAYA CALISIN SONRA BU OLAYI IRDELEYIN ..
Yani “muhabbetullah” Kur’an’da esastır; müminin vasfı “muhabbetullah” ile yoğrulmaktır. Muhabbetullah da “marifetullah” ile olur. ALLAH’ı tanımak, sadece alemlerin yarıtıcısı olarak ALLAH’ı bilmek değildir; bu zihinlerde oluşur. Ancak muhabbetullah kalplerde yeşerir. Rabbimiz de bizden “muhabbetullah” üzere olmamızı istiyor. ALLAH sevgisi de Hz. Resulüllah (s.a.v)’e ittiba etmekle olur. “Muhabbetullah” ve “İttiba-i Resul” tek bir varlığın iki veçhesidir. Birini diğerinden ayrı düşünmek batıldır, sapkınlıktır.
YINE COSMUS BIR SEYLER KURMUS KAFASINDAN SONRADA HIZINI ALAMAMIS ..
Rabbimiz Kur’an’da "Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin." (Ahzab 56) buyuruyor.
Bu ayetin anlamı ve bu emrin gereği nedir?
YAPILAN BIDATLERI TEMIZE CIKARMA ADINA BU AYETLERI KULANMAZNIZ ZULMDUR .. INSALLAH RABBIM SIZLEREDE BIZLEREDE HAKKIYLA AMEL ETMEYI NASIB EDER .. YINE SIZE TAVSIYEM AYETI ANLAYANA KADAR OKUYUN ANLAMIYORSANIZ YANINIZA OKUMA YAZMA BILEN BIR COCUK ALIN SIZE AYETIN MANASINI ANLATSIN .. VE SIZE DESINKI ALLAH RESULUNE SALAT EDIN .. ( OZELIKLE CUMA GUNU ) ISTE BU DINDE OZU OLAN ALLAH RESULUNU ANMAK ISTEYENLER ICIN ALLAHIN SOZUDUR .. KI EN DOGRU SOZ ALLAH SWT NIN KELAMIDIR ..
Ey iman edenler! Hayatınız Peygambere sevgi ve muhabbetle dolsun! Onun ışığıyla aydınlanarak, "MUHAMMEDi nur"u her zaman canlı ve ayakta tutun! Toplumlar liderleriyle, başkanlarıyla, kralları ile övünürler; sizin övünüp tazim ve hürmet edeceğiniz lideriniz Resulüllah’tır; her zaman ve her koşul altında yücelteceğiniz en büyük değer odur.
Modern dünyanın tezvir ve aldatmacası bizleri Hz. Resulüllah (s.a.v)’ın nurundan kopardı; Hz. Resulüllah’a aşk ve muhabbet kalbimize giremedi. Ona tazim ve hürmet etmeyi unuttuk; onu yüceltemedik, kalbimizde onun sıcaklığını hissedemedik. Onun siret ve ahlakını hayatımıza yerleştiremedik…
SADECE Modern dünyanın tezvir ve aldatmacası DEGIL .. ONU ANMAYI BIR GUNE SIGDIRANLAR ONU ANMAK ICIN BELIRLI GUNLER ICAD EDENLER DE bizleri Hz. Resulüllah (s.a.v)’ın nurundan kopardı VE O SEKILDE Onun siret ve ahlakını hayatımıza yerleştiremedik…
ZATEN BU MUTLU DOGUM HAFTASI YADA MEVLIT DENILEN GUNLERI KUTLAYANLAR YILIN BELIRLI GUNLERINI ALLAH RESULUNU ANDIKLARINI ZAN EDEREK GECIRMELERI SEYTANIN UMMETE YAPTIGI EN KOTU OYUNDUR .. BU DURUM SENIN HAYATINDA HER GUN OLMASI GEREKEN NAMAZI MIRAC GUNLERINDE YADA BELIRLI GUNLERDE YAPMAN GIBI BIR SEY
.. RESULULLAH SAV MI ANMAK ICIN NEDEN BELIRLI BIR GUNU BEKLIYORSUNKI HIRISTIYANLARIN NOELI BEKLEMESI GIBI ODA EYLENCE HAVASINDA .. HIRISTIYAN VE YAHUDILERI ADIM ADIM TAKIP ETMEK BU OLSA GEREK
Adına “kutlu doğum” densin, “Resulüllah’ı anma” programları densin, “mevlid” densin, her ne denirse densin, bütün bunlar bize bir parça olsun Resulüllah’ın siret ve ahlakını, aşk ve muhabbetini kazandıracaksa, faaliyetler bu yönde, bu amaçla gerçekleşecekse, bu yapılanları “bidat” olarak tanımlamak, doğru olmadığı gibi, insanların Resulüllah’a yönelimlerinin önüne çıkmak anlamına gelir ki, bu da İslami risalete bir çeşit darbe vurmak olur.
ASLINDA BU YAZIYI YAZANA BIR SEY YAZILMAZ, AMA FITNE ATIYORLAR ORTAYA VE SEYTANLIK YAPIYORLAR O KIT AKILLARIYLA KENDILERI KURUP, KENDILERI KARAR VERIYOR .. .. BUNLAR DUYGULARINI NIYETLERINI ACIGA VURUYORLAR "bunlar bize bir parça olsun Resulüllah’ın siret ve ahlakını, aşk ve muhabbetini kazandıracaksa" DIYEREK BIR PARCADA OLSA RESULULLAH SAV MIN MUHABETINI KAZANACAK BASKA BIR YOL BILMEDIKLERINI GOSTERIYOR .. OYSA EN BASIT AKIL BILE ALLAH SWT YA IMAN ETMIS HIC BIR INSANIN ALLAH SWT NIN DININE AIT BIR MESELEYI YADA BIR ECIR KAYNAGINI YILDA BIR GUNE ENDEKSLENMIYECEGINI BILIR .. BU ENDEKSLEMENIN ASLI DAHI ISLAMDA YOKTUR ISLAM ALLAHA IBADETI ASIL KILAR VE BU IBADET IN OLMADIGI BIR GUN YOKTUR ISLAM KISININ GUNUNU SAATINI, AILE ILISKISINI BELIRLER, EN BASIT OLARAK BIR MUSLUMAN FASIK BILE OLSA BIR GUNUNU ALLAHA IBADETTEN UZAK YASAYAMAZ .. VE MUSLUMAN BIR COCUK DAHI BILIRKI ALLAHA IBADET RESULULLAH SAV DEN GORDUGUMUZ GIBI YAPILIR SIMDI NASIL OLURDA BIR MUSLUMAN bir parça olsun Resulüllah’ın siret ve ahlakını, aşk ve muhabbetini kazanmak ADINA YILDA BIR GUN BELIRLEYE BILIR ?
YANI O GUNDE OLMASA TAM BATMISSINIZ ..
Kur’an’da "Peygamber dedi ki:"Ey Rabbim! Doğrusu kavmim şu Kur'an'ı terkedilmiş halde bıraktılar." (Furkan 30) ayeti var. Hz. Resulüllah’ın ALLAH'a şikayetidir bu.
“Kur’an’ı terk etmek” yani “mehcur bırakmak” ne anlama gelir? Eğer bir toplum Kur’an’ın ahkamından uzaklaşırsa, Kur’an’ın talim ve terbiyesinden uzaklaşırsa, Kur’an’ın nuru ve ruhundan uzaklaşırsa, ve bunların yerine başka ahkamlara, talim ve terbiyelere yönelirse, bu Kur’an’ı mehcur bırakmak demektir.
Kur’an’ı mehcur bırakmak, Resulüllah’ı mehcur bırakmaktır. Diğer bir ifadeyle, Resulüllah’ı terk etmek, Kur’an’ı yalnız bırakmak demektir. Kur’an’ın her bir sayfası, her bir süresi, her bir ayet, her bir kelime ve her bir işareti, “tecelli-i ilahi” olduğu gibi, bir "Nur-u MUHAMMEDi"dir.
YINE AYNI AKIL YILIN BELIRLI GUNLERINDE MEVLIT YAPARAK YADA YILDA BIR KERE MUTLU DOGUM GUNU HAFTASI KUTLAYARAK .. RESULULLAH SAV MI VE DOLAYISI ILE KURANI KERIMI MEHCUR BIRAKMAKTAN KURTARIYORLAR .. ISTE AKILLARI BU KADAR ..
ASLINDA HER SEY ACIK DINLE BAGLARI BU KADAR .. ITIRAF EDIYORLAR RESULULLAH SAV MI DOLAYISIYLA KURANI KURTARMA ADINA YAPACAK BASKA SEYLERI KALMAMIS ..
KURAN BIR VADIDE, UMMET DIGER BIR VADIDE .. ancak YILIN BELIRLI ZAMANLARINDA TOPLANIYORLAR ..
DUSUNE BILIYORMUSUNUZ BUGUN HZ OMERE DENSEYDIKI YA OMER BIZ RESULULLAHI ANMAK ICIN PEYGAMBERIN DOGUMGUNUNU KUTLUYORUZ NE DERDI ?
O halde, bizler her zamankinden daha çok gündem ve faaliyetlerimizi Hz. Resulüllah (s.a.v)’ı selatla doldurmalıyız; yani onu anarak, onun ahlak ve siretini kavrayarak, ona olan sevgi ve muhabbetimizi yüreklerimize kazıyarak geçirmeli ve bunun için de makul yol ve yöntemler, araç ve vesilelerle bu noktaya yoğunlaşmalıyız.
“Kutlu doğum” adı altında Müslümanların salih amaçlarla düzenledikleri programların bu amaca hizmet ettiğini görüyoruz. Önemli olan bu amacın hasıl olması, çalışmaların toplumda MUHAMMEDi rüzgarlar estirmesidir. Bir çölün bir damla suya hasret olması gibi, bizler bu rüzgarlara hasretiz.
Keşke esen rüzgarlar kasırga olsa, fırtına olsa. Keşke bu rüzgarlar yılın her günü, her saati, her anı esse… SIZ BIDATLERDEN SIYRILIN UMULURKI SIZIN ICIN HAYIRLI OLUR VE BU RUZGARI SAHABE NASIL ESTIRMIS ONA BAKIN INSAALLAH ..
Selamlar olsun o büyük öndere... Selamlar olsun, hidayet ve kurtuluş rehberine... Selamlar olsun bir beşerin mutlak kemaline... Selamlar olsun gül sevgiliye…
YILIN BELIRLI GUNLERINDE
.............................
RAHMAN UMMETI MUHAMMEDI ISLAH ETSIN ..
ben yasadigim bir seyi anlatayim daha 1 hafta olmadi, bu konu bir yerde konusuldu, ben insanlari kinamiyorum ama bu sekilde anlatmam lazimki insanlar anlasin hayatlarinda islamin ne kelime-i sehadeti yani allahtan baska ilahlari olan ne namaz kilan bir toplulugu bana mevlitten bahsetti bende dedimki ben boyle bir amel bilmiyorum .. bana kizdi biri dedi seninle bir daha konusmayacagim eline telefonu aldi bir tanesini aradi amaci o toplumda beni yalanci cikarmakti cunki kafasi almiyordu yav mevlit nasil olurda islamdan olmaz bu atamiza soveni rezil edelim, ki aradilar birini dedim ver ben konusayim aldim konustum once selam verdim dedim arkadasim allah senide benide islah etsin bu mevlit denen seyi dort halifeden yada sahabeden yapan olmusmu dedi yok kardesim olmamis ... peki dedim dinde yeri nedir? hukmu vacipmi farzmi nedir yani dedi hic bir hukmu yok guzel bir ameldir yapmazan islama zarar verirsin . soylenecek cok sey vardi ama konusmayi bu kadar duymalari bana yetti ... zarar kismini tartismadim konu kapandi ..
gunumuzde bidatler din olmus .. din den olan unutulmus .. dinini dert edinmeyenler, atalarim belki akil edinememis diyemeyenler kafasini kuma gomenler allahin dinini oyun ve eylence edinenler .. bidatleri ciddiye almazlar zaten .. ki alamazlar dinin gayesini anlamamislardir ..
İbn Receb: Rasulullah (as.) ‘Her bidat sapıklıktır’ sözü özlü-kapsamlı sözlerdendir, öyle ki hiçbir bidat onun dışında kalmaz. der ..
imam malik derki Kim İslam da bir sünnet ihdas edip onu güzel görürse, Rasulullah (as.) risaletine ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü Allah (cc.) şöyle buyuruyor: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”(Maide 3). Öyleyse o gün din olmayan şey bugünde din olmaz .. insaallah imamin bu sozu kulagimiza kupe olur ..
resulullah sav ve ashabinin dinde yapmadigi bir seyi yapmaktan allah swt ya siginirim ...
Kutlu Doğum böyle kutlanmaz, insaf edin!
Hasan Karagüzel
Kutlu Doğum Haftası, İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.v) miladi olarak doğum günü olan 20 Nisan'ın içinde geçen haftaya denir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır'da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlamıştır. Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış olduğundan Mevlid kutlamaları Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö. 629/1232) tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır. Peygamber Efendimizin doğum günü olan bu günün / gecenin faziletine dair de herhangi bir delil mevcut değildir. 1989 yılından beri 20 - 27 nisan tarihleri arası Kutlu Doğum haftası olarak kutlanır. Mevlid gecesi ise 13.yy'dan beri kutlanmaktadır.Kutlamalarda maalesef keyfiyet değil, kemmiyyet ön plandadır.Yurdumuza has Kutlu Doğum Haftası bunca yıldır kutlandığı halde Peygamberimizle ilgili ne öğrendik diye bir soru sorsam karşılığı koskoca hiç olacaktır. Kuranı yıllarca okuduk, defalarca hatmettik ama anlamadık.Dünya üzerinde en çok okunup anlaşılmayan tek kitap Kuran'dır.Anlamadan okuduk, sonunda da "sadakallahül - azim" (Büyük olan Allah doğru dedi) diyerek anlamadığımız cümleler için "doğru" demeyi alışkanlık haline getirdik. Tıpkı bunun gibi, dünya üzerinde en çok sevilen fakat tanınmayan insan da Peygamberimiz 'dir.Sakal bırakmayı, Arabistan iklimine uygun fistan giymeyi, baston taşımayı sünnet zannettik de Peygamberin hayatını, ahlakını öğrenip uygulamayı göz ardı ettik.Ona uymanın teşekkül (şekil) ile değil tehallük (ahlak) ile olacağını aklımızdan geçirmedik. Kuranın ilk süresi olan Alak süresinin OKU ile başladığı, ikinci süre Nun süresinin ise KALEME VE KALEMİN YAZDIKLARINA YEMİN ile başlayıp az ileride Peygamberin giysisinin değil AHLAKININ ÜSTÜN OLDUĞU ifadesi hiç dikkatimizi çekmedi. Her gün en az beş kere tekrarlanan ve İslam'ın şiârı (Müslümanlık göstergesi) olan Ezân, İslam'ın temellerini en veciz bir biçimde özetleyen cümlelerden oluşur. Bu cümlelerden biri de, ezanda iki kere tekrarlanan "Eşhedü enne Muhammeden Rasülullah" (Ben tanıklık ederim ki Hz. Muhammed Allah'ın Rasülü'dür) ifadesidir. Müslümanlığa giriş göstergesi olan Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadette de bu cümle tekrarlanır. Sık sık tekrarlanan bu cümleleri, kaçımız bilinçli bir biçimde okuyup söylüyor ve anlamını biliyor acaba?! Kutlu Doğum Haftaları'nda havai fişekler atmakla, güzel sesli mevlidhanları okutmakla, kalabalıklar oluşturup içi boş bir o kadar da hamasi konuşmalarla kalabalıkları coşturmakla vazifemizi yaptığımızı zannettik.
Peygamberimiz, insanüstü bir varlık haline getirilerek, hayatı bizler tarafından yaşanılamaz bir ütopyaya dönüştürülen anlayış peygamberi uçurup buharlaştırmış ve onun hayatını ütopya haline dönüştürmüştür. Peygamberi sıradan bir insanmış gibi gören, onu bir postacı seviyesine düşüren ve onu devre dışı bırakan peygamber anlayışı da yanlış ve sakattır. Hz. Peygamber yirmi üç yıllık peygamberlik hayatında sanki hiç konuşmamış gibi, onun sözlerini bir iki cümleden ibaret saymak yanlış olduğu gibi her gün devamlı konuşan ve milyona varan hadisleri söyleyen haşa hiç susmayan konumuna getirmek de fevkalade yanlıştır. Peygamber (as) bizim için rahmet olarak gönderilmiş bir Peygamberdir. Kendisine yalan uyduranlar için şöyle demiştir: •"Benim hakkımda yalan söyleyen, yalan uyduran cehenneme girer." (Buhari, ilim:39) •"Bile bile bana yalan isnat eden, cehennemde yerini hazırlasın." (Ebu Davut, İlim:4) Burada dikkate alınacak şey, sözlerinin Kuran'a uygun olup olmamasıdır. Kurana uygun olmayan ifadelerin onun ifadesi olması imkânı yoktur. Bunu tespit edip ayrıştırmak, başta Diyanet İşlerinin görevidir ama ne gezer! Onlar başka şeylerle meşgul. Hz. Peygamber'in söylediği her söz ve davranışın dayanağı Kur'ân'dır. O, Kur'ân'a aykırı ve ona ters düşen bir şeyi ne söylemiş ve ne de yapmıştır. "De ki: Ben de sizin gibi bir insanım. Şu kadar var ki bana, ilahınızın sadece bir tek ilah olduğu vahyediliyor.." (18 Kehf 110). "And olsun ki, Allah'a ve ahirete kavuşmayı uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için, sizin için Allah'ın Rasülü en güzel örnektir."( 33 Ahzab 21). Ona ait olduğu kesin olmayan sakalının tellerine saygı gösterilir, o tellerin saklandığı şişe yahut bohçalar saygıyla öpülür de onların asıl sahibi olan Hz. Peygamber ve onun sünneti gereği gibi tanınmaz. Hırka-ı şerifine ve diğer eşyalarına saygı. Ona ait olan her şey, önemli ve saygıdeğerdir. Ama onun eşyalarına gösterilen saygıdan daha fazlasını onun kendisine göstermemiz, ona ümmet olmamızın gereğidir. Unutmayalım ki oğlunun isteği üzere Peygamber döneminin baş münafığı Abdullah b. Übey'in cesedi, Hz. Peygamberin hırkasıyla kefenlenmiştir. Ama bu hırkanın ona bir faydası olmayacaktır. Peygamberin yolunda gitmeyenlere de Peygamberin eşyaları bir şey yapamaz. Hılye-i Saadeti/ Şemâil-i Şerifine saygı: Hz. Peygamberin güzelliklerinin, isimlerinin, onun râşid halifelerinin ve ehl-i beytinin isimlerinin yazılı olduğu tablolara hılye denir.[7] Eskiden beri Müslüman evlerini onun hılyeleri süsler, tıpkı bir peygamber posteri gibi. Ama onun güzelliklerini en güzel bir biçimde özetleyen bu tabloları da anlamayız çoğumuz. Bunları sadece bir sanat eseri ve süs aracı olarak asarız duvarlara. Oysa bize onu tanıtan şemâil-i şerifler, onu örnek ve model almak için okunmalıydı. Onun Kur'ân ahlakı, bizim ahlakımız olmalıydı. Güvenilirliği, dürüstlüğü, vefakarlığı, fedakarlığı, yardımseverliği, dostluğu, adaletseverliği, aydınlatıcılığı, hayası, edebi, zühdü, takvası ve diğer tüm güzellikleriyle o, bizlere örnek olmalı, hayatımıza misafir olmalıydı.
Na't-ı Şerif ve Mevlid-i Şerîfi'ne saygı. Onu anlatan pek çok güzel şiir yazılmıştır ki bunlara Na't adı verilir. O'nun için yazılan mevlidler de bu cümledendir. Onu medh ederken çoğu kez fevkalade yanlışlara düşülmüştür, mesela: "Mahşerde Nebiler bile senden medet ister Gül yüzlü melekler bile sana hayran diye sevdim". Dizelerinde şirk e varan ifadeler buna misaldir. Medet Allah'tandır. Mahşerde Peygamberler, peygamberden medet ister mi Allah aşkına? Onu anlatan doğru ve güzel şiirler diri ruhlara, canlılık kazandırmak için okunmalıydı, biz ise ölü ruhlara okumayı gelenek haline getirmişiz. Mevlid de onun doğumu hayal mahsulü dizelerle anlatılırken tıpkı bir büyüğümüzü karşılarcasına ayağa kalkmak, onun her ismi anıldığında ‘Kalbimizdesin' anlamına elimizi göğsümüzün üzerine koymak güzel olsa da Peygambere sevgi ve saygı bunlardan ibaret olmamalıdır. Dilimizden ‘Evvel Allah-Bismillah- Ya Allah-Alimallah, Maşallah- İnşallah'sözleri, kelime-i tevhidler ve kelime-i şehadetler, salavatlar; duvarlarımızdan onun güzel sözlerinin yazılı olduğu tablolar hiç eksik olmaz ama, Önce Allah'a ve peygamberine danışmak hiç aklımıza gelmez, işlerimizde Allah ve peygamberinin ölçülerine uymayı hiç düşünmeyiz, o tablolardaki hakikatleri anlamayı ve gereklerini yerine getirmeyi hiç akıl etmeyiz..
GERÇEK ANLAMDA KUTLU DOĞUM NASIL KUTLANMALIDIR? Kutlu Doğum Haftaları'nda hedef onu gerçek veçhesiyle tanımak ve tanıtmak olmalıdır. Kuran ve sünnet bütünlüğünün parçalanamaz olduğu göz önünde tutularak Kuran'a ters düşen, hadis diye isimlendirilen sözlerin Peygamberimize ait olamayacağı ve uydurma sözlerden ibaret olduğu halkımıza anlatılmalıdır. Yer sofrasında, sağ elimizle yemek yemeyi; yemek tabağını sıyırmayı sünnet olarak gündemde tuttuk da; helalinden yemeyi, başkalarıyla paylaşarak yemeyi hiç aklımıza getirmedik. Sakal koymayı, misvak kullanmayı sünnetlerin başına koyduk ama, onun gibi düşünmeyi, onun gibi insanlığın problemlerini çözmek için kafa patlatmayı, onun gibi kendimizi insanlığın saadetine adamayı hiç düşünemedik. Oysa ona itaat, kuru kuruya onu taklit değildir. Rol yapmak hiç değildir. Ona itaat ona uymaktır, onu izlemektir. Onu anlamak, neyi niçin, hangi amaçla, kim için yaptığını fark etmek. Onun yaptıklarını içselleştirerek hayata taşımaktır. Ondan alacağımız ilhamı, asrın idrakine söyletmektir. Bu ise onu doğru bir şekilde tanımakla mümkün olur. Yaptıklarını doğru bir biçimde anlamak ve anlamlandırmakla olur. Onu her şeyimizden fazla sevmek de, onun emirlerini her kesin ve her şeyin önüne geçirmektir. Hiçbir konuda Allah ve Rasülü'nün önüne geçmemektir. Onun sesi, tüm seslerin önünde ve üstünde çıkmalıdır. İsteklerimiz onun isteklerinin önüne geçerse, sesimiz onun sesinin üstüne çıkmış olur. "Ey inananlar! Allah ve Rasülü'nün önüne geçmeyin… Ey iman edenler! Seslerinizi o peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin.. Yoksa hiç farkında olmadan amelleriniz eriyip gider." (49/Hücürat 1-2) Onu karşılayalım ve evimize, iş yerimize, hayatımıza onu ve onun yaşayışını buyur edelim. O halde gelin şu Kutlu Doğum günlerinde Peygamberimize içimizi dökelim, ona olan bağlılığımızı, sevgi ve saygımızı tazeleyerek yenilenelim. Bunun için onu her yönüyle gerçeklere uygun ve doğru bir şekilde tanıyalım. Türkiye'de 2 milyon 826 bin 306 kişi Mehmet, 2 milyon 87 bin 134 kişi Mustafa, 1 milyon 734 bin 871 kişi Ahmet, 1 milyon 674 bin 448 kişi Ali, 1 milyon 345 bin 828 kişi Hüseyin adını taşıyor. Kadınlarda ise Fatma, Ayşe, Emine, Hatice ve Zeynep isimlerinin en çok kullanılan isimler arasında olduğu görülüyor. Kadınların 4 milyon 199 bin 600'ü Fatma, 3 milyon 184 bin 45'i Ayşe, 2 milyon 509 bin 480'i Emine, 2 milyon 154 bin 569'u Hatice, 1 milyon 4 bin 704'ü Zeynep adını taşıyor. Bkz.www.nvi.gov.tr Bu rakamlara Peygamberimizin ve ashabının diğer pek çok ismi dahil değildir. Ona ismimizle olduğundan çok işimizle benzemeye çalışalım. Sarık, Arapça eserlerde "emame" diye geçer. Emame, başta olan her örtü şekline denir. Başa örtü örtmek (emame), Arap olarak yapılan bir şeydir. Güneşten korunmak için Araplar bunu öteden beri uygularlar. O yöre ve iklim şartlarına has bir tatbikattır. Peygamber bunu yaptı diye, ihtiyaç duyulmayan bölgelerde tatbik edilmesi sünnet değildir. Sarıkla kılınan bir rekât namaz, sarıksız kılınan şu kadar rekâttan üstün veya 70 kat daha sevaplıdır gibi sözlerin hiçbirisinin aslı yoktur, uydurma sözler olup bu hususta sahih tek bir hadis mevcut değildir. Peygamberimiz zamanında Müslüman olanla olmayanların giysileri aralarında bir fark yoktu. Peygamberimiz kırk yaşına kadar nasıl giyindi ise, kırk yaşında Peygamber olduktan sonra da aynı giyinmeye devam etti. Peygamber olduktan sonra giysisini ve biçimini değiştirmedi. Peygamberimiz, sıcak mevsimin hâkim olduğu Arabistan'da değil de meselâ Rusya gibi soğuk bir bölgede yaşamış olsaydı, Arabistan'da ki giysileri giymesi mümkün olur muydu? Peygamberimizin giysi şekline sünnet denilmiş olsa, yeryüzü Müslümanlarının o şekli tatbik etmesi gerekir. Böyle olunca bu insanlar dış görünüşleriyle birbirine benzediğinden dolayı onları bir nevi öldürmüş olursunuz. Kutlu Doğum Haftalarında neden bunlara değinilmez? Mevlâna'ya bir zat gelip sorar: —Efendim, kuşak sünnet midir, sünnet ise nasıl bağlanır, kaç metredir? Mevlâna derki: —Neden soruyorsun? Adam derki: —Peygambere benzemek için gerekli elbiseyi diktirip giydim, ayaklarıma sandalet aldım. Kuşak kullanmak istiyorum, nasıl olursa sünnet olur, onu soruyorum. Mevlâna bu adama şu tarihî cevabı verir. —Sen bu kafa ile benzesen, benzesen Ebu Cehile benzersin, çünkü o, dış görünüşü ile Resulüllah'a benziyordu, sûret değil, sîret (gidişat) önemlidir.
Mevlâna'nın cevabı bu hususta bize her şeyi anlatıyor. Kendimizi kandırmayalım. Peygamberimizi tanımaya çalışalım. Kutlu Doğum Haftalarının bu noktaları dikkate alıp kutlanması temennisiyle hepinizin Kutlu Doğum Haftasını kutluyorum.
*Öğrencilerine kendi eğitim programını kendi düzenleme sorumluğunu yükleyen eğitim anlayışıyla bol boş zamanı, eğlenerek öğrenmeyi birleştiren Fin eğitim sistemi hala eğitimin rüya ülkesi olmaya devam ediyor. İşte size Fin eğitim sistemiyle ilgili 9 şaşırtıcı gerçek. -1- Finlandiya’da zorunlu okula başlama yaşı 7. Yaşları ne olursa olsun, çocuklar okula kendileri yürüyerek ya da bisikletle gidiyor. Fin kültürü çocukların bağımsız yetişmesini önemsiyor. Çocuklarını okula getirip götüren, ders çalıştıran ebeveynler diye bir şey yok. -2- Fin eğitim müfredatı basit ve genel bir çerçeve tanımlamaktan ibaret. Öğrenciler, kendi ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi eğitim-öğretim programlarını şekillendirme haklarına sahipler. Öğretmenler de öyle. -3- Finli öğrencilere eğitim hayatlarının ilk altı yılında hiçbir şekilde not verilmiyor. Sekizinci sınıfın sonuna kadar not verme zorunluluğu yok ve öğrenciler standardize edilmiş bir sınav sistemine tabi değiller. Sadece 16 yaşlarındayken ülke genelinde bir sınava giriyorlar. -4- Öğretmenler gün boyu sınıfta ortalama dört saat ders veriyor. Haftada iki saati ise mesleki gelişimleri için eğitimlere katılmak için ayırıyorlar. İlk okulda öğrencilerin ders dışı/teneffüs olarak geçirdikleri zaman toplam 75 dakika. Amerika’da bu oran 27 dakikaya kadar düşüyor. Türkiye’de ise ortalama 45 dakika. -5- Tüm öğretmenlerin en az master derecesi var ve üniversite başarısı en yüksek %10’luk dilim arasından seçiliyorlar. Öğretmenlik toplum gözünde statüsü en yüksek mesleklerden biri. Finlandiya öğretmenleri başarılı-başarısız olarak yargılamayan bir kültüre sahip. Eksikleri bulunan öğretmenlerin, yeni eğitim-öğretim programlarıyla kendilerini geliştirmesinin önü açılıyor. Hiçbir öğretmenin performans nedeniyle işten atılma korkusu yok. -6- Öğrencilere ödev verilmiyor çünkü öğrenmenin yeri okuldur. Her çocuğa bir birey olarak değer veriliyor. Çocuklardan biri yeterince iyi öğrenemiyorsa öğretmenleri bunu hemen fark ediyor ve çocuğun öğrenme programını onun bireysel ihtiyaçlarına göre düzenliyor. Aynı şey, okula uyum göstermeyen, sıkılan ya da öğrenim durumu programın ilerisinde olan çocuklar için de geçerli. Öğretmenlerin yüksek eğitim düzeyi, çocukların her türlü gelişimini gözlemleyebilmelerini ve esnek çözümler yaratabilmelerinin en önemli nedeni. İstatistiklere göre çocukların ortalama %30’u eğitim hayatlarının ilk dokuz yılında özel programlarla destekleniyor. -7- Fin okullarında spora bol bol yer var ama spor karşılaşmaları yapacak takımlar yok. Rekabet, üstünlük kazanmak Fin kültüründe değer verilen bir şey değil. -8- Finlandiya’da özel okul yok ve eğitim harcamalarının tümü devlet tarafından destekleniyor. Finlandiya’da okullar birbirleriyle rekabet etmiyor, aksine dayanışıyor. Okulların hemen hemen tümünün başarı düzeyi aynı. Bu yüzden okulun bir diğerine göre ayrıcalığı yok. Eğitim “herkes için eşit imkanlar sağlamak” demek. Eşitlik kavramına olağanüstü değer veriliyor. Tüm çocuklar zeka ve becerileri ne olursa olsun aynı sınıflarda okuyor. -9- Pek çok Avrupa ülkesi ve Amerika’yla karşılaştırıldığında Finlandiya’da eğitime ayrılan bütçenin daha fazlası sınıf ortamına yansıyor. Çünkü öğretmenler de, yöneticiler de hemen hemen aynı maaşı alıyor. Bu yüzden Finlandiya’da eğitim maliyetleri çok daha düşük. Ancak 15 yıllık kıdemli bir öğretmen ortalama bir üniversite mezunundan daha iyi kazanıyor. Daha fazlası için ''ÖĞRETMENLER'' sayfasına bekleriz. facebook.com/ogretmenlr
Alıntı Yazı / Teşekkürler
Farkında Olmak
Sivil Toplum Kuruluşu Adını Verdiğimiz STK Yazımızın Konusu Öncelikle STK ile diğer toplumsal kuruluş olan siyasi partilerimizin benzerliklerini ve farklılıklarını ele alarak konuyu irdeleyelim. Siyasi Partiler; kuruluş amacı doğrultusunda aynı ya da birbirine yakın görüşte olan kişilerin oluşturduğu toplumsal kuruluşlardır. Sivil Toplum Kuruluşları içinde yer alan Dernekler ise; her türlü fikir ve görüşü belli amaçlar doğrultusunda içerisinde barındıran Kuruluşlardır. Bu nedenle kişileri aynı amaçlar doğrultusunda yönlendirmek ve yöneltmek gibi zor iş ve işlemleri Dernekler yerine getirmek durumundadırlar. STK, üyelerin bireysel gereksinimlerini olabildiğince karşılama görevi ile yükümlüdür. Bu ihtiyaçlar kültürel, sosyal, maddi ve manevi ihtiyaçlar olabilir. Yöneticiler bunları gerçekleştirirken üyelerine ve bölgelerine karşı sorumludurlar. STK lar; geneli görmek, bakış açılarını genişletip-geliştirmek zorundadırlar. STK lar; çevrelerine katkı sunmak, çevreye duyarlı olmak durumundadır. STK lar; diğer toplumsal kuruluşlarla ilişkilerini geliştirmek zorundadır.... Kısaca; STK larını yönetmek ve yaşatmak dışarıdan göründüğü gibi kolay ve basit değildir. Bu ve bunlar gibi sorunların üstesinden gelebilmek için çözüm üretme noktasında her zaman aktif olmak durumu vardır. Zamanında yetiştirilemeyen iş ve işlemler STK ların gelişmesini ve etkinliğini engeller. Bu konuda elbette söylenebilecek ayrıntılar varsa da yukarıda belirttiğim açıklamalar kısaca konunun özünü oluşturur. STK ların başarısında üyelerin verdiği katkıların ve katılımların önemi büyüktür. STK lar; üyelerin desteği ve katılımı ile hayat bulur... Şayet bir STK ya üye isek, üyeliğimizin gerektirdiği katılım ve sorumluluk bilinci ile hareket etmek durumundayız. Üyeliğimizin gereğini yerine getirerek elden geldiği ölçüde hizmete ve katılıma katkı sunmalıyız. Her türlü fikri bir arada barındıran STK ların başarılı olabilmesi, iyi yönetilmesinin yanında üyelerin desteği ile sağlanabilir. Bu amaçla; Beykozlu Giresunlular Derneği ile Tekgöz Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği Yönetim Kurulu'na ve tüm üyelerine başarılı çalışmalar diliyorum. Sorumlu bir üye olarak elden geldiğince üzerime düşen görevi sunmaya hazır olduğumu belirtmek istiyorum. Farkında olmak farklı olmayı sağlar. Saygı ve sevgilerimle.